Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, para politikasının sınırları olduğunu, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'na (TCMB) destek olmak için maliye ve gelirler politikasının devreye girmesini gerektiğini söyledi.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, para politikasına mali politikanın destek vermesi gerektiğini, bütçe açığını kapatacaklarını söyledi.
MÜSİAD'ın etkinliğinde konuşan Şimşek, şu ifadeleri kullandı:
"Bütçe disiplinini sağlamaya devam edeceğiz . Hizmet sektöründeki enflasyonda büyük katılık var, bu katılığı kırmak zaman alacak - Hedefimiz enflasyonu bu sene yüzde 20 civarına çekmek, bir sonraki sene de yüzde 10'lar civarına ve daha sonra tek haneye çekmek.
Birkaç puanlık sapmanın özünde birkaç etken var ancak resim net ortada -Dezenflasyon programı 2024-2026 öngörülerimizi oturttuk, geçen yılın ilk yarısında birkaç puanlık sapma var, biz inanıyoruz ki bu yılın ikinci yarısında telafi edilecek. Dolayısıyla enflasyon inecek.
"2025'te dünyada enflasyon düşmeye devam edecek"
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, dünyada enflasyonda düşüşün devam ettiğini belirterek,"2023, 2024'e göre 2025'te dünyada enflasyon düşmeye devam edecek, öngörülen rakam ortalama yüzde 4,3. Gelişmiş, ABD gibi Avrupa Birliği gibi bölgelerde yüzde 2 civarına inmesi bekleniyor. Bu gerçekleşirse hem Avrupa Merkez Bankası hem Amerika Merkez Bankasının kısa vadeli faiz oranlarının düşük seyretmesi, daha da düşmesi beklenir" değerlendirmesinde bulundu.
Uzun vadeli borçlanma faizlerinin ise şu anda yukarı yönlü olduğunu dile getiren Şimşek, bunun belirsizliği yansıttığına dikkati çekti.
"Küresel imalat sanayi üretiminin üssü kaydı"
Şimşek, "Özetle kısa vadede nispeten Türkiye'nin arkasından esme ihtimali olan rüzgarlar söz konusu. Kısa vadede Türkiye ekonomisi ve OVP'yi destekleyici bir ortam var" ifadelerini kullandı.
Uzun vadede dünyanın önemli sorunlarla karşı karşıya olduğunu ifade eden Şimşek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Dünyada ticarette bir parçalanma, korumacılık söz konusu. Dünyada küresel borç milli gelire göre oldukça yüksek seviyede. Uzun vadeli faizlerin yüksek olduğu bir ortamda bu bir sorun kaynağı. Dünya nüfusu yaşlanıyor. Dünya bir taraftan dönüştürücü, yani verimliliği arttıracak bir taraftan da yıkıcı teknolojik konularla karşı karşıya, yapay zekadan bahsediyorum. İklim değişikliği diğer önemli bir konu. 2. Dünya Savaşı sonrası dünya ticaretinde kural bazlı, çok taraflı mekanizmalar oluştu fakat bugün gelinen noktada bu kural bazlı, serbest ticaretten uzaklaşma söz konusu."
ABD ve Çin arasında yaşanan jeostratejik rekabet nedeniyle küresel ticarette parçalanmanın yeni normal olduğuna dikkati çeken Şimşek, ticaretteki sınırlamaların Çin-ABD merkezli olarak ciddi boyutlara ulaştığını dile getirdi.
Şimşek, son 2 yılda çok sayıda sınırlama söz konusu olduğunu belirterek, "Küresel imalat sanayi üretiminin üssü kaydı. Çin'in küresel imalat sanayindeki payı yüzde 8,6'dan yüzde 30'un üzerine çıktı. Aynı dönemde Avrupa Birliği, ABD, Japonya gibi birçok ülke, gelişmiş bölge, gelişmiş ülke, küresel imalat sanayi katma değerindeki paylarında ciddi düşüş yaşadı." diye konuştu.
Buradaki kaymanın yeni trendler oluşturacağına işaret eden Şimşek, dost ülkelerden tedarikin şu anda çok önemli bir trend oluşturmaya başladığını vurguladı.
Şimşek, "Dost ülkelerden tedarik, önemli bir trend olmaya devam edecek. Küresel ticaret politikaları belirsizlik endeksi, ciddi boyutlara ulaşmış durumda, yakın tarihin en yüksek düzeyinde. 20 Ocak sonrası ne tür adımlar atılacak, gümrük tarifelerinde ne tür değişiklik olacak burada belirsizlik var. ABD'nin ticaret politikası belirsizliklerinden bazı ülkeler çok, bazı ülkeler az etkilenecek, bizim nispeten az etkilenmemiz beklenir çünkü ABD'ye karşı ticaret fazlamız yok, ayrıca yüksek gümrük tarifeleriyle zaten şu an da karşı karşıyayız. Çin ihracatının rota değiştirmesi nedeniyle bu alanda ise ABD'nin yeni ticaret politikalarının bize etkisi büyük olabilir. Eğer yeni ABD yönetimi seçim öncesi söyledikleri ile amel ederse bu bizi dolaylı olarak ciddi şekilde etkileyebilir" değerlendirmesini yaptı.
"Türkiye, toplam borcun milli gelire oranında daha avantajlı"
Bakan Şimşek, borçlulukla ilgili göstergelere de değinerek, "Küresel borcun milli gelire oranı yüzde 326. Gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 400'e yakın. Gelişmekte olan ülkelerde yüzde 245. Türkiye'nin hane halkının, şirketlerinin, finans sektörünün ve devletin toplam borcunun milli gelire oranı yüzde 95. Bize benzer ülkelerde bu oran yüzde 245, dünya ortalaması yüzde 326. Bu şu demek; Türkiye o anlamda da avantajlı, yani borç kaynaklı finansal piyasalarda stres riski daha düşük" diye konuştu.
"Türkiye ekonomisinde kırılganlıkları azalttık"
Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, Türkiye'de uyguladıkları dezenflasyon programının sürdürülebilir yüksek büyüme ve gelirin daha adil dağılımını amaçladığının altını çizerek, bu süreçte fiyat istikrarının, mali disiplinin, sürdürülebilir cari açığın, kurun istikrarlı olmasının, yapısal dönüşümün öneminden bahsetti.
Programı 1,5 yıldır uyguladıklarını dile getiren Şimşek, "Biz şuna inanıyoruz, Türkiye ekonomisinde kırılganlıkları azalttık, makro finansal istikrarı sağladık. Başladığımız noktaya göre Türkiye ekonomisi daha az kırılgan, makro finansal istikrar daha güçlü. Bütçe disiplinini deprem yaralarını sardığımız bir dönemde tesis ediyoruz. Dezenflasyon başladı, reel ekonomi etkilendi ama şu ana kadar dayanıklı. İstihdam artışı var" diye konuştu.
Şimşek, 2025'te yapısal dönüşümü ve dezenflasyonu hızlandıracaklarını söyledi. Cari açıktaki düşüşe işaret eden Şimşek, bunun daha az borç alınacağı anlamına geldiğini, 2025'te cari açıktaki düşüşün devam edeceğini, Türkiye'nin brüt dış finansman ihtiyacının azaldığını, net rezervlerin 100 milyar dolardan fazla arttığını, Türkiye'nin rezerv yeterliliğini sağladığını anlattı.
Şimşek, "Türkiye'nin dış finansmana erişim sorunu kalmadı. Yani özel sektör olarak, bankacılık sektörü olarak 100 dolar borç ödediğinizde istiyorsanız daha fazlasını bulma noktasında sorununuz kalmadı. Daha önce vardı, şimdi kalmadı. Hatta bunun maliyeti düştü. Türkiye'nin kredi risk primi düştü. CDS'lerdeki düşüş sayesinde önümüzdeki 5 yıllık dönem için her sene 7 milyar dolar dış borç maliyetlerinde tasarruf sağladık. CDS'leri 200'ün altına çektiğimizde tasarruf daha da artacak. Programın çıktıları teorik değil, gerçekten sonuç alıyoruz ve bu yansıyor" ifadelerini kullandı.
"TL'ye güven arttı"
Bakan Şimşek, KKM'de geçen yıl Ağustos'taki zirvesine göre 110 milyar doları aşkın düşüş olduğunu, bir belirsizlik kaynağı olan KKM'den çıkarak geleceğe ilişkin riskleri daha yönetilebilir noktaya çektiklerini söyledi.
TL'ye güvenin arttığını dile getiren Şimşek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"TL'ye güven kazandırmadan bu program zaten başarılı olamazdı. Bakın Türk lirasının toplam mevduattaki payı yüzde 30 civarından neredeyse yüzde 60 civarına çıktı. Bu önemli, çünkü kur riski bütün ülke, reel sektör ve kamu için önemli. Bunun yönetilmesi lazım. Bu programın bir karşılığı olmasaydı, uygulamada karşılığı olmasaydı neden bize benzer ülkelere göre risk primimiz 10-15 kat daha fazla düşsün ki? Dolayısıyla gerçekten bu programa sizin de güvenmenizi ve inanmanızı istiyoruz."
Şimşek, programın kısa vadeli etkileri olsa da peyderpey yönetmeleri gereken bir sorun setinin bulunduğunu, burada bir önceliklendirmeye gittiklerini, belirli alandaki kazanımların diğer alanlarda da başarı getireceğini vurgulayarak, kredi notu 2024'te üç ayrı derecelendirme kuruluşu tarafından iki kademe artırılan tek ülkenin Türkiye olduğunun altını çizdi.